By
Hindistan İslâm Merkezi Baskanı Mevlâna Vahidüddin Han, Yeni Delhi'de yasayan bir Ehli Sünnet âlimi. Vahidüddin Han 87 yasında olmasına rağmen düzenli olarak sohbetler yapmakta, makale ve kitaplar yazmakta. Urduca yazdığı eserler, kızı tarafından İngilizceye tercüme edilerek nesredilmekte.

Mevlâna Vahidüddin Han meshur bir İslâm âlimi ve barıs aktivistidir. Demiurgus Uluslararası Barıs Mükâfatı ve Ulusal Vatandas Mükâfatı sahibidir. 2009'da ise, Rahibe Terasa ve Rajiv Gandhi Sadbhavana Mükâfatını aldı. Kur'ân tercümesi ve tefsiri vardır. Mevlâna Vahidüddin Han, 5-6 Mayıs 2012'de Gaziantep'te tertiplenen "Sosyal Problemler Peygamber Yolundan Cözümler" isimli sempozyuma katılmıs ve Cok ses getirici bir aCılıs konusması yapmıstır. Yeni Ümit ve Hira dergilerinin ortaklasa düzenledikleri bu sempozyuma Mısır'ın meshur Bas Müftüsü Prof. Dr. Ali Cuma, Cezayir Metodoloji Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Babaammi, Ürdün Uluslararası İslâm Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdünnasır Ebu'lBasal, Moritanya İslâm Kültürü Arap Meclisi Baskanı Prof. Dr. Halil Nahvî, Suudî Arabistan Uluslararası İslâm Düsüncesi Enstitüsü Genel Sekreteri Prof. Dr. Abdülhamid Ebu Süleyman gibi yurt dısından tanınmıs ilim adamları katılırken, yurt iCinden de Basbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Diyanet İsleri Baskanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet İsleri Eski Baskanı Ali Bardakoğlu, Din İsleri Yüksek Kurulu Baskanı Prof. Dr. Rasit KüCük basta olmak üzere İlâhiyat Fakültesi hocaları, Diyanet müftü ve hocaları ve ülkemizin farklı bölgelerinden Cok sayıda kanaat önderi, gönül adamı katıldı.

Mevlâna Vahidüddin Han'ın sempozyuma katılması benim iCin sürpriz oldu. Onu yetmisli yıllardan beri "İlmin Isığında İslâm" kitabı ile tanıyordum; fakat hayatta olduğunu tahmin etmiyordum. Onu millî kıyafetleri ve gözyasları ile su sözleri söylerken görmek, benim iCin tam bir sürprizdi:

"Bismillahirrahmanirrahim

Bu tarihî sempozyumu organize edenlere Cok tesekkür ediyorum. Ayrıca bana böyle bir kitleye hitap etme fırsatını verdikleri iCin mütesekkirim. Bu benim Türkiye'yi ilk ziyaretim. Âdeta bir kesif yolculuğundayım. Bu seyahatte bir inkılâp insanına denk geldim. Fethullah Gülen'i tanıdım. Milyonlarca insana ilham olmus bir zât. Kendisinin fikirlerinden ilham alan birCok insanla tanıstım. Eğitimde, sağlıkta, sosyal reformda muazzam isler yapan insanlarla tanıstım. Binlerce eğitim müessesesi kurdular, sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada. Âdeta bir eğitim imparatorluğu. Muazzam, kendi sahsına münhasır bir is. İstanbul'dayken Sultan Eyûb'u ziyaret ettim. Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) sahabelerinden. Tâ İstanbul'a gelmis ve burada vefat etmis. Türbesinin önünde dururken su âyet aklıma geldi. 'Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.' Türbe sessizdi; ama sanki bana söyle diyordu. Ey siz Ümmeti Muhammed. İslâm peygamberi Yedinci Asır'da büyük bir inkılâp, tecdid yapmıstı bütün bir dünyada. simdi sıra sizde. 21. Asır'da bu dönüsümü yapacak sizlersiniz. simdi bu kadar imkânlar var, haberlesme var. Karsılıklı iletisim imkânları var. Yani her sene 31 milyondan fazla insan turist olarak Türkiye'ye geliyor. Âdeta Allah'ın mesajını duymak üzere buraya akıyor insanlar. Kapınıza geliyorlar. Ey Ümmeti Muhammed. Allah'ın kitabı sizin elinizde, Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Sünnet'i var. Sizler buradasınız. Bu nimetleri paylasalım diye geliyorlar. Kardesimiz Gülen bu gerCeği ve fırsatı fark etti. Gülen yine modern Cağın sartlarının farkına varan birisidir. Ve bu maksatla bir nesil yetistirdi. Kahramanca mücadele edecek bir nesil. Bu davanın en önemli misyonu tabiî ki Kur'ânı Kerîm'in yeniden anlasılmasıdır. Kur'ân korunmus tek vahiydir. Böyle baska bir kitap yok. Asıl hâliyle korunmus baska bir kutsal metin yok. Ve bu kitap sizin elinizde. Gülen bu Kitab'ın rehberliğinde bu davaya baslamıs.

Bu Kitab'ın ehemmiyeti nedir? Bütün dünya ümitsizlik iCerisinde yasıyor. Cağımızda dünyada her türlü gelismislik, kalkınma yapıldı. Ama ne oldu? Bir örnek vereceğim. Yeni Delhi'de bir adamcağız yolda yürüyordu. Nerelisiniz dedim? 'Kanadalıyım. Güzel evlerimiz, eslerimiz var. Orası rahat, maddî mânâda her türlü imkan var. Ama bütün bu imkânlara rağmen ruhumda, vicdanımda bir aClık, bir eksiklik var.' dedi. Kanadalının bu durumu bütün dünya iCin geCerli aslında. Maddî mânâda her sey var; fakat böyle bir aClık iCerisindeler. Cünkü ellerinde onları yönlendirecek böyle bir İlâhî nur yok. Kur'ânı Kerîm bu Cağrının cevabıdır. Ben kimim, niCin yaratıldım, niye bu gezegendeyim, ölüm nedir, ölümden sonra ne var, yaratma sebebi nedir, bunlar bilinmiyor. Ve herkes de bunların cevabını arıyor. Bütün bunlara cevap olabilecek bir tek kitap var: Kur'ânı Kerîm. Fethullah Gülen bunu fark etti ve onun mesajı da Kur'ânı Kerîm'dir. Bu bizim de mesuliyetimizdir. Bütün dünyaya anlatmakla mükellefiz.

Biz Kur'ânı Kerîm'in elimdeki İngilizce tercümesini yaptık. Biz de benzer bir misyonla Kur'ân'ın mesajını dünyaya yaymak istiyoruz. Elimdeki günümüz İngilizcesiyle hazırlanmıs bir mealdir. Herkesin Kur'ân'ın iCerisinde ne olduğunu bilmesi gerekiyor. Yasadığımız tecrübeler elbette ki Cok tesvik edici. Yeni Delhi'de bir İngiliz Cift var. Hastalanmıslar. Bizim vakfımızdan bir üyemiz onları hastanede ziyaret etmis ve Kur'ân meali hediye etmis. İngiliz: 'Ruhuma, aklıma hitap eden, kafamdaki sorulara cevap veren baska bir hakikati duymaya Cok ihtiyacım vardı.' demis. Gülen de misyonunu Kur'ân'a ve Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) misyonuna dayandırdı. Ve bütün bu aClık iCerisinde yasayan dünyaya bunları ulastırmayı hedefledi. Allah'ın ümit asılayan mesajını bu insanlara ulastırmaya Calısıyor. İstanbul'da Eyyûb elEnsarî'yi ziyaret ederken bir ses isittim. Ses sunu diyordu: 'Ümmeti Muhammed neredesiniz? Bütün insanlık aClıktayken siz nerelerdesiniz? Bütün dünya aClık iCerisinde. Allah'ı tanımak istiyorlar. Bizi niCin yarattı bilmek istiyorlar. Ölüm nedir bilmek istiyorlar. Cennet nedir, cehennem nedir? Ümmeti Muhammed neredesiniz?' Benim Türkiye'de duyduğum mesaj buydu. Türkiye Cok farklı bir ülke. Doğu'yla Batı arasında bir köprü sanki. Bu iste tabiî ki Allah'ın bir plânı var. Doğu'nun hikmetini Batı'ya nakletme plânı. Doğu'yu Batı'ya tasıma. Cok ümitvarım. Sayın Gülen'e ve talebelerine Cok tesekkür ediyorum. Buradaki kurumlara tesekkür ediyorum. İstanbul'da ve Türkiye'de gördüğüm kurumlar Cok iyi yönetilen kurumlardı. Bu kurumlarda bir derinlik, bir mâneviyat gördüm. Bir İslâm kültürü gördüm. Ve bu benim ümidimi yesertti, büyük bir ümit verdi. Bu Türkiye'ye has bir durum sanki. İslâm'ın tarihini yeniden ihyâ etme sanki Türkiye'nin üzerinde bir görev. Sahabenin yedincisekizinci asırlarda yaptıklarını tekrar ettirmek sanki bu milletin görevi gibi. Ve Sayın Gülen'in varlığı da buna bir delil. Cok mutluyum.

Ben yaslı bir insanım. Ne zaman öleceğimi bilemiyorum. Ama sunu diyebilirim ki, büyük bir ümitle öleceğim. Cünkü bu Türk kardeslerim benim ve Sayın Gülen'in misyonunu tamamlayacaklar. Ve ölürken de gönlüm gülgülistan olacak. Cünkü Türk insanının bu misyonu tamamlayacağına inanıyorum. Allah sizlerin yardımcınız olsun ve bu asil davayı tamamlamayı nasip etsin."

[Highlight1]

Mevlâna Vahidüddin Han, daha sonra Timetürk'ün sorularına söyle cevap verdi: "Bu benim iCin bir kesif gezisi oldu. Cünkü okuduklarımdan hareketle bende olumsuz bir Türkiye imajı vardı. Fakat burada insanları Cok enerjik, Cok aktif buldum. Burada dünya kültürünü buldum. Bugüne kadar pek Cok Müslüman ülkede bulundum. Diğer Müslüman ülkelerde bu enerji yok. Donup kalmıs durumdalar. Petrodolarları Cıkardığınızda onlardan geriye bir sey kalmıyor. (...) Yaratan'ın farklarla yarattığı yerde siz nasıl benzerlik tesis edeceksiniz? Farklılıkları kabul etmek zorundasınız. Farklılıkları yönetme sanatını öğrenmeliyiz; yok etme sanatını değil. Ben Pakistan ve Banglades'in Hindistan'dan ayrılma sürecine kendi ömrümde sâhit oldum. Bence ayrılık Cözüm değildi. Neticeler bunu doğruluyor. Hindular ile Müslümanlar arasında tabiî ki farklılıklar vardı. Ama farklılıkları ortadan kaldıramazsınız; onları idareyi öğreneceksiniz. Nitekim yeni bir ülke kursanız bile onun iCinde de farklılıklar olmaya devam ediyor. Pakistan'a bakın her gün bir ölüm, bir patlama haberi geliyor. Biz Hindistan Müslümanları olarak daha iyi bir durumdayız." (Timetürk 13052012)

Mevlâna Vahidüddin Han, "İlmin Isığında İslâm/İslâm Meydan okuyor" isimli kitabının "Giris" bölümünü söyle bitiriyor.

"Bu bahsi kapatmadan önce, son Ceyrek asırda, İslâm'a olan muazzam hizmetleriyle tanınmıs parlak sahsiyet olan, iki arkadasım: Mevlâna Ebu'lÂlâ elMevdûdî ve Mevlânâ Ebu'lHasan Ali elHüsnî enNedvî'nin -bu kitabı onlara takdim ve ithaf ederken bana olan iyilik ve yardımlarını itirafı bir borC bilirim. Beni dolaylı olarak hayatımın en kıymetli bir döneminde, on bes yıldan beri, hayatımı İslâm'ın hizmetinde fedaya tesvik eden muharrik olmasıyle kıymetli üstad Mevdûdî'ye minnettarım. Muhterem üstad Nedvî ise, bu tesebbüste bulunmamda bana ön ayak olmustur. Yüce Allah, onlara fazlından en iyi akıbetler ihsan buyursun."

Vahidüddin Han'ın bu kitabından bazı bölümleri aktarmak istiyorum:

"Risalet (peygamberlik), Allahü Tealâ'nın dilediği hususları insanlara bildirmek iCin insanlar arasından seCtiği kimseler (peygamberler) üzerine kelâmını indirmesidir. Allah ile Peygamberi arasındaki bu 'sıcak alâka hattını' göremedikleri iCin bazıları hemen inkâra kalkısabilir. Ama bugün bizler bilinen hakikatler vasıtasıyla bu meseleyi kolaylıkla anlayabiliriz. Her gün etrafımızda cereyan eden birCok hâdise var. Ama biz onları idrakten, isitmekten âciziz. Ancak modern ilim, ortaya koyduğu fennî cihazlar vasıtasıyla onları idrak etmemizi kolaylastırıyor. (...) Arastırmalar ispat etmistir ki, 'grasshopper' denilen hayvan müthis bir isitme gücüne sahiptir. Hatta bu hayvan bir hidrojen atomunun yarıCapında meydana gelen hareketi hissedebilecek kuvvettedir... (...) 1950 yılında 'Bavyera'da yetkililer, 'Pernter Starvabil' adlı bir Alman'ı telepati yoluyla radyo programına girmekle suCladılar. Pernter Starvabil, Münih'te Regna Oteli'nde maharetini gösteriyordu. KotiCina adlı oyunun kâğıtlarını seyircilerden birine uzatarak herhangi bir kâğıt Cekmesini istedi. Sonra da bu kâğıdın ve otelin isminin seyircinin zihninde olduğu tertip üzere, Münih Mahalli Radyosu'nda haberleri okuyan spikere aktarılacağını ve spikerin farkında olmayarak bunları söyleyeceğini iddia etti. BirkaC saniye sonra halk spikerin titrek sesini isitti. söyle diyordu: 'Regna Oteli'nde Bastonlu Kız'. Kâğıdın ismi ve tertip hakikaten istediği sekildeydi. Korku ve titreme spikerin sesinden rahatlıkla anlasılıyordu. Fakat o, haberlerin okunmasını bitirmisti. Bu hâdise Münih sâkinlerinden birCok dinleyiciyi hayrete düsürdü. Yüzlerce dinleyici bizzat radyoevine telefon ederek bu konunun aCıklanmasını istediler. Cünkü 'Regna Oteli Bastonlu Kız' kelimelerinin haberlerle alâkasını anlamakta güClük Cekiyorlardı. Nihayet radyoevinin doktoru, spikeri muayene etmek iCin geldiği zaman, korkunC bir ızdırap iCinde buldu. Spiker hâdiseyi söyle anlattı: 'Basımda müthis bir sarsıntı hissettim. Artık ondan sonra ne olduğunu bilmiyorum!"

"Cinli bir grup talebe, senelerden beri Kaliforniya Üniversitesi'nde öğrenim görüyordu. Bu talebelerden on ikisi 'Berkoli Kilisesi' papazına giderek, Pazar günleri Hristiyanlık hakkında kendilerine bilgi vermesini istediler. Niyetlerini aCıkCa anlatarak söyle dediler: 'Biz Hristiyan olmak istemiyoruz. Fakat bu dinin Amerikan medeniyeti üzerinde ne derece tesirli olduğunu öğrenmek istiyoruz. Papaz, matematik ve astronomi bilgini Prof. W. Satoner'e bu genClere ders verdirmeyi uygun buldu ve bu hâdiseden dört ay sonra, genCler Hristiyanlığı kabul ettiler.' Bunun arkasındaki faktörleri profesörün kendinden dinleyelim: 'Kafamda bir sual vardı; din hakkında onlara ne söyleyecektim? Cünkü onlar İncil'e inanmıyorlardı. Sonra taklidi olarak öğretmek de bir fayda temin etmeyecekti. Nihayet Calısmalarım esnasında, modern ilimlerle Kitabı Mukaddes'in 'Tekvîn' bölümü arasında büyük bir alâka olduğunu düsündüm. Bu fikirlerimi Cinli genC üniversitelilere anlatmayı uygun buldum. Hâliyle ben ve talebeler biliyoruz ki, bu kitabın, kâinatın baslangıcı hakkında ileri sürdüğü seyler, modern ilimlerin yer ve gök hakkında kesiflerinden binlerce sene önce yazılmıstır. Yine biliyoruz ki, sayet bizler, Hz. Musa devrindeki insanların düsüncelerini, iCinde yasadığımız modern asrın ısığı altında incelersek, bos ve mânâsız sözlerden öteye geCmeyecektir. Kıs devresini 'Tekvin' bölümünü okuyarak geCirdik. Talebeler bu yaratılıs konusu etrafında Cesitli sualler yazarak bunların cevaplarını harıl harıl üniversite kütüphanelerinde arastırıyorlardı. Kıs sonunda papaz, talebelerin kendisine gelerek Hristiyan olmak istediklerini haber verdi. Aynı zamanda genClerin, Kitabı Mukaddes'in, Allah tarafından vahyolunmus bir kitap olduğuna inandıklarını da sözlerine ekledi." (TheEvidence of God, P.P. 13738)

"Yeryüzünün baslangıcındaki durum, Kitabı Mukaddes'in 'Tekvin' bölümünde anlatılıyor: 'Her tarafına karanlık basmıstı.' Bu ifade, yeryüzünün o zamanki durumunu ifade eden en güzel bir tasvirdir. Modern ilme göre de yeryüzü baslangıCta sıcaktı, bu yüzden devamlı sular buharlasıyordu ve koyu bir bulut seklinde uzayda kalıyordu. KorkunC bir karanlık da yeryüzünü istilâ ediyordu."

"Bizler Tevrat ve İncil'in Kur'ânı Kerîm gibi İlâhî kitaplardan olduğuna inanıyoruz; İlâhî ilimlerden pırıltılar bulunduğunu kabul ediyoruz. Tercüme faaliyetlerinden sonra aslî İlâhî hüviyetleri zedelenmistir. Amerikalı bilgin A.C. Morrissan'un tabiriyle, İlâhî nüshalar üzerinde insanların yaptığı değistirme ve tahrifler söz konusudur. Zamanın gelismesiyle de bu kitaplar aslî değerlerini kaybedince, tabir caiz ise, Allahü Tealâ Kitabının 'yeni bir baskısını' gönderircesine, Kur'ânı Kerîm'i göndermistir."

"Bu bölümü, merhum Hind Âlimi Dr. İnayetullah elMesrıkî'nin naklettiği bir hâdiseyle noktalamak istiyorum. Dr. İnayetullah diyor ki:

'Sene 1909, günlerden Pazar. Hava yağıslı... Âdeta bardaktan bosanırcasına yağmur yağıyor. Bir ihtiyaC iCin evden Cıktım. Bir de baktım ki, Kembridge Üniversitesi Profesörü, meshur astronomi bilgini 'Sir James Jeans' koltuğunun altında 'İncil' ve semsiye kiliseye gidiyor. Hemen yaklastım ve selâm verdim. Selâmımı almadı. Bir daha verdim. 'Benden ne istiyorsun?' dedi. 'Efendim iki hususu. Birincisi, siddetli yağmura rağmen semsiyeniz koltuğunuzun altında' dedim. Sir James Jeans, gülümsedi ve Cabucak semsiyesini aCtı. 'İkincisi, sizin gibi sesini dünyaya duyurmus bir sahsı kiliseye Ceken kuvvet nedir?' dedim. Bu sual karsısında Sir James Jeans bir an durakladı ve sonra söyle dedi: 'Bugün size evimde bir aksam Cayı vermek istiyorum, lütfen tesrif ediniz!' Aksam evine vardığım zaman saat tam dörttü. Kapıya 'Leydy Jeans' Cıktı, Sir James'in beni odasında beklediğini bildirdi. Odasına girdiğim zaman onu, üzerinde Cay takımları konulmus küCük bir masa önünde derin düsünceler iCinde buldum. Geldiğimi görünce 'Neydi sualin?' dedi. Benim konusmamı beklemeden Gökteki cisimlerin, yıldızların olusumundan, akılları durduran nizamdan, uCsuz bucaksız boyutlarından ve yollarından, yörüngelerinden, Cekim güClerinden, insan havsalasına sığmayan ısık hızından ve kuvvetinden bahsederek bir konferans havası iCinde konusmaya basladı. Kalbimin, Allahü Tealâ'nın büyüklüğü ve heybeti karsısında sarsıldığını hissettim. Sir James Jeans'ın basındaki saClar, diken diken olmustu. Gözlerinden yaslar damlıyordu. Elleri zangır zangır titriyordu. Bir an durakladı ve sonra söyle dedi: 'Ey İnayetullah! Allah'ın essiz sanatının tecellisi olan su varlık âlemine baktığım zaman, İlâhî Kudret'in büyüklüğü karsısında vücudum ürperiyor, titremeye baslıyorum. Allah'ın huzuruna vardığım zaman, "Allah'ım Sen Cok büyüksün, Cok yücesin!" diyorum ve âdeta bütün hücrelerimin aynı dua ile bana katıldıklarını hissediyorum. Kendimi baskalarının saadetinden bin kat üstün iki büyük saadet ve sükûn iCinde buluyorum. NiCin kiliseye gittiğimi anladın mı ey, İnayetullah Han?!'

"Büyük âlim İnayetullah Han, sözlerine söyle devam ediyor: 'Bu konferans zihnimde korkunC bir tufan doğurdu. Kendisine dedim ki: 'Efendim! Anlattığınız ilmî tafsilâtlarla cidden beni duygulandırdınız, bu münasebetle inandığım Mukaddes Kitap Kur'ân'ın bir âyetini hatırladım, müsaade ederseniz size okuyayım.' Basını salladı. 'Memnuniyetle!' dedi. Ona su âyeti celileyi okudum: 'Dağlardan da beyaz, kırmızı, siyah, türden renklerde yollar yaptık. İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da böyle türlü renklerde olanlar vardır. Kulları iCinde ancak âlimler. Allah'tan gerCek mânâda hasyet ve korku duyup tazim ederler.' (Fâtır Sûresi, 35/2728) Sir James Jeans, birden bağırdı: 'Ne dedin?' 'Allah'tan, kulları iCinde ancak âlimler korkar.' 'Müthis! Cok müthis bir sey bu!.. Elli senelik müsâhede ve arastırmalarım neticesinde kesfettiğim bu hususları Muhammed'e haber veren kimdir? Sonra hakikaten bu âyet Kur'ân'da var mıdır? Eğer böyleyse ben Kur'ânı Kerîm'in Allah tarafından vahyolunduğuna inanıyorum, bunu kaydet.' Sir James Jeans sözlerine sunları da ekledi: 'Bir kere Muhammed ümmî (okumasızyazmasız) idi. Bu sırları, bizzat kendisi kesfetmis olması imkânsızdır. Fakat bu sırları Allah bildirmistir. Müthis! Evet Cok, Cok müthis bir sey bu!"

İste Prof. Dr. Mevlâna Vahidüddin Han'dan aktardığım bu ve benzeri seyleri 1970'li yıllarda öğrenmek bizlere Cok hos geliyordu. Onun iCin Gaziantep Sempozyumu'nda onu görüp dinleyince yanına gidip ellerinden iki defa öptüm...
Share icon

Subscribe

CPS shares spiritual wisdom to connect people to their Creator to learn the art of life management and rationally find answers to questions pertaining to life and its purpose. Subscribe to our newsletters.

Stay informed - subscribe to our newsletter.
The subscriber's email address.

leafDaily Dose of Wisdom